30 Ekim 2011 Pazar

Murphy Amca vs. Cashkulle

Murphy Kanunları'nın müdavimlerinden ben, bu konuda beni hiç yalnız bırakmayan bir arkadaşımla büyük üstat Christopher Nolan'ın uzun süredir beklediğimiz filmi Inception'a gitmek üzere sözleşmiştik ve ben filme gideceğimiz gün -hayatımda ilk kez- işyerine giderken telefonu yanıma almayı unutmuştum. Bunu farkettiğim sırada ev ile işyeri arası mesafenin tam ortasında bulunduğumdan dolayı -illaki- geri dönmek hiç içime sinmedi. Filme işyerinden çıkıp gidecektim ve telefonuma o gün için ulaşma imkanım yoktu. En iyi çözüm, iş çıkışına yakın bir zaman kala arkadaşla MSN'den haberleşip sinemaya en yakın durakta buluşarak gitmekti artık. Nitekim öyle de oldu. Durağa erken gelen bendim. "Ulan telefonsuzluk ne kötü şeymiş harbiden." diye sıkıntılar eşliğinde düşünürken 15 dakika geçmişti. Bir müddet sonra, duran her otobüsün kapısına “Sinan Çetin ve Film Gibi” programının kapısı gözüyle bakıyor, arkadaşın artık bir kapıda gözükmesini umuyordum. Filmin başlamasına yaklaşık 45 dakika kala, nihayet o kapı açıldı ve arkadaşım alana indi. Herkesin büyük bir merakla beklediği Inception'a, çıktığı ilk gün gidecektik fakat daha biletleri bile almamıştık.


Hızlı adımlarla mekana doğru ilerlerken, neredeyse 2 yıldır görmediğim eniştemin aniden yolumuzda belirmesi ise Murphy Amca'nın önümüze sunduğu ikinci engeldi. Eniştem her karşılaşmamızda yaptığı el şakalarından birini yapıp "Ee nasılsınız bakalım gençler, ulan hayırsız, askere gidip gelmişsin, insan bi uğramaz mı eniştesine?" diye hesap sorduğunda "Enişte valla gelecektim de hiç vaktim olmadı." diyerek verilebilecek en kestirme cevabı verdim. "Nereye gidiyorsunuz bakiim?" şeklinde yönelttiği vaktimizden çalmaya yönelik gereksiz sorudan sonra ise bu adamın, eniştemin kılığına bürünmüş Murphy Amca olduğundan şüphelendim ve bir an önce bu çilenin bitmesini umarak "Sinemaya gidiyoruz işte, yeni bi film gelmiş de…" dedim. Sinema bilgisi VHS zamanında izlediği erotik filmlerden ibaret olan eniştem, nihayet o can alıcı soruyu bana sordu: "Kimin filmi?". Christopher Nolan'ı tanımadığından adım gibi emin olduğum için, yüzümü gideceğimiz yöne çevirip "Leonardo'nun (DiCaprio) son filmi." dedim. "Hmm, Leonardo da Vinci he. İyiymiş hadi bakalım. Arada uğra bana da hayırsız, ehi ehi…" dedi ve her zamanki el şakalarından birini daha yaparak bizden ayrıldı. Aralarında 500 yıl oynayan bu iki adaşı aynı potada eritmeyi başarmış, film öncesi boşalttığım zihnimi yine allak bullak etmişti. Kendisiyle bayrama kadar bir daha karşı karşıya gelmemeyi umut ederek arkadaşımla birlikte oradan uzaklaştım.

Kendimizi toparladıktan sonra adımlarımızı sıklaştırıp gişenin önüne geldiğimizde ise önümdeki hatunun görevliye şifre tarzı rakamlar söylediğini işittim. Turkcell’in yaz aylarında sinema kampanyasına ara verdiğini bildiğimden, hemen arkadan kafayı uzatıp "Gnçtrkcll kampanyası devam ediyor mu hala?" diye sorduğumda, aldığım "Evet" yanıtı hafiften koymuştu bana. "Ben telefonu evde unuttum ya, kesin bugün yeniden başlamıştır." diye içimden geçirdim. Sıra bana geldiğinde yerimizi ayırtıp görevliye biraz beklemesini söyledim. Arkadaşım -tabii ki- Avea kullanıyordu ve umutsuz gözlerle bana bakıyordu. "Ver bari evi arayım da, kardeşim benim telefondan şifreyi alıp yollar bize." diyerek telefonunu aldım. Yapacağımız işlem basit olduğundan uğraşmamıza değerdi. Ne var ki, evi aradığımda hiç istemediğim tonda bir ses belirli aralıklarla kulağıma çalındı. Evet, "kontör yok" sesiydi bu. O an Murphy Amca'nın eniştemin içinden çıkıp lobide bir yerden bize kıs kıs güldüğünü hissettim. Arkadaşım, "Alalım ya, yine olmayacak abi." dedi son derece vurgusuz bir ses tonuyla. Ve bunu o kadar nötr bi ruh haliyle söyledi ki, geçmiş olayların etkisiyle bu yasaya çoktan boyun eğmişliğimiz gün gibi açığa çıktı o sıra. Biletleri çaresiz iki misli fiyata aldık.

Ama olay bununla da sınırlı kalmadı tabii. Biletleri alıp arkamızı dönmemizden yaklaşık 7 saniye sonra, MSN'den neredeyse her gün görüştüğüm, ama nedense o gün film hakkında hiç konuşmadığım kuzenim, yanında arkadaşıyla giriş kapısında belirdi. Kafalarının üzerindeki, o an hayal mi gerçek mi ayırt edemediğim uzun sarı kulaklarıyla gözüme çok farklı gözüken bu iki gence yaklaştım. Haberleşmeden aynı seansa gelmemizin hafif şaşkınlığı ve selamlaşma faslından sonra kuzene dönüp "Gnçtrkcll kampanyası devam ediyormuş, telefonu evde unuttum ben, arkadaşta da kontör yok, çaresiz aldık biletleri." dedim. "Hala devam ediyor demek he, ben de daha yeni kontör yüklettim, gerçi arkadaşta da şifre vardı, biz öyle alalım bari." dedi sevinçle. "Biz L sırası 9-10'u aldık, siz de 7-8'i alın, birlikte izleyelim bari." diyerek cümle sonunda kullandığı kuvvetli "bari"sine, cılız "bari"mle karşılık verip onları gişeye uğurladım. 

Kalan kısa sürede arkadaşımla atıştırmak için büfeye doğru ilerlerken ben başımı öne eğmiş, Murphy Amca'nın sıradaki planının nasıl olabileceğini kafamda kuruyor, sinemada tam önümüze oturacak 2 metre boylarında, kaya kafalı iki kardeşi düşünmeye başlıyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder